13/04/2015
31 Mart İsyanı (13 Nisan 1909)
31 Mart Vakası (31 Mart Olayı ya da 31 Mart Hadisesi), II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'da yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanmadır. Rumî Takvim'e göre 31 Mart 1325'te (13 Nisan 1909) başladığı için bu adla anılmıştır.
Meşrutiyetçi hareketin en güçlü kanadı olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidarı tam olarak ele geçiremeyerek dolaylı bir denetim kurması ve İngilizlerin İttihat ve Terakkicilere söz geçiremeyeceğini fark etmesi, politik istikrarsızlığa yol açmış, halk arasında da yaygın çalkantılar doğurmuştu. Bu koşullar bazı muhalefet gruplarının kısa sürede İttihat ve Terakki'ye karşı İngilizlerin de desteğiyle birleşmelerine zemin hazırladı. Politik istikrarsızlık ve çatışmalar, İttihat ve Terakki'ye muhalefet eden tanınmış gazetecilerin ajanlar tarafından öldürülmesiyle daha da şiddetlendi. Bununla birlikte İttihat ve Terakki içinde de sorunlar bulunmaktaydı; teşkilatın İngiliz taraftarı Manastır kolu ile Alman taraftarı Selanik kolu arasında rekabet yaşanmaktaydı. O dönemde Alman taraftarı Selanik kolu, azınlık durumuna düşen Manastır koluna üstün gelmişti. Bu durum bu partinin Manastır kolunun bir kısmını da saf değiştirip muhalefet ile işbirliğine yöneltti.[1] Diğer taraftan İngilizlerin böyle bir ayaklanmayı teşvik etmesinin nedenide Berlin Antlaşması sonrası, Mısır'ın kendince işgali sonrası giderek kendi ekseninden uzaklaşıp, hızla rakibi Almanya eksenine doğru kayan ve II. Meşrutiyet sonrası da bu durumu sürdüren Osmanlı İmparatorluğu'nu kendi saflarına çekme isteğinden kaynaklanmaktaydı.[1]
Derviş Vahdeti'nin yayımladığı, İngilizler tarafından finanse ve himaye edilen ve yer yer Prens Sabahattin'in Adem-i merkeziyetçi görüşlerine de yer veren Volkan gazetesi, İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti'nin yayın organı durumuna geldikten sonra özellikle İttihat ve Terakki'nin uygulamalarından zarar gören alaylı subaylar üzerinde etkili oldu.
12 Nisan'ı 13 Nisan'a bağlayan gece, askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan'ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükûmet üyeleri tek tek istifa etti. İsyancıların kurduğu yeni hükümet İngilizler tarafından desteklendi.
Adliye Nâziri Nâzım Paşa İttihatçı Ahmet Rıza Bey sanılarak isyancılar tarafından linç edildi. Aynı şekilde Lazkiye mebusu Arslan Bey de gazeteci Hüseyin Cahid sanılıp öldürüldü. Tahsilsiz ve alaylı olan askerlere halk arasından cahil ayak takımından hamallar ve bazı dindar kimseler de din elden gidiyor propagandalarının etkisiyle katılmıştı.[2]
Ayaklanma Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu. O gün İttihat ve Terakki üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmediler. Bazıları İstanbul'dan uzaklaşırken, bazıları da kent içinde gizlendi. Bu arada ayaklanmacılar İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. Hükümetin ve meclisin etkisiz kalmasıyla, II. Abdülhamid yeniden duruma egemen oldu. Ayaklanmayı başlatan muhalefet ise, herhangi bir programdan yoksun olduğundan önderliği elde edemedi.
İstanbul'da denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanik'teki 3. Ordu'yu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu. Ayaklanmacılar 23 Nisan'ı 24 Nisan'a bağlayan gece İstanbul'a girmeye başlayan Hareket Ordusu'na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan da bir gece önce Yeşilköy'de toplanarak Hareket Ordusu'nun girişiminin meşruluğunu onaylamışlardı.
Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri Divan-ı Harp'te yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'ın 27 Nisan'da II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmet Reşat'ın geçirilmesini kararlaştırmasıydı. Ayrıca II. Abdülhamid'in İstanbul'da kalması da sakıncalı bulunarak Selanik'te oturması uygun görüldü. Divanıharp II. Abdülhamid'i yargılamak istediyse de, yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti bunu kabul etmedi.
14 Mayıs günü Divan-ı Harb'in vermiş olduğu ilk idam kararları 13 kişinin asılması ile yerine getirilmiştir. İdam sehpaları Ayasofya Meydanı'nda Sultanahmet Adliyesinin önünde, Beyazıt Meydanında, köprübaşında, Beşiktaş'ta camii önünde, Kasımpaşa'da divanhane önünde, Sirkeci'de Sirkeci İstasyonu önünde kurulmuştur. İlk asılanlar dördüncü avcı taburu ve onbaşılardan arkadaşlarına elebaşılık etmiş olanlar olmuştur. Hüseyin Cahid ve Ahmet Rıza diye Lazkiye Mebusu Arslan Bey'le Adliye Nâzın Nâzım Paşa'yı öldürmüşlerdir. Bunu takip eden günlerde Ali Kabuli Bey'in öldürülmesine karışanlar,saraya mensup olanların bazıları, partiye muhalif gazeteciler ilk planda asılmışlardır.[3]
1912'ye kadar Selanik'te ikâmet eden II. Abdülhamid Selanik'in Bulgaristan'a 12 Kasım 1912 de savaşmaksızın teslimi sonrasında Beylerbeyi Sarayı'na getirilecek ve 1918'deki ölümüne kadar burada hayatını sürdürecekti.
Manastır Askeri İdadisi Makedonya'nın Manastır şehrinde bulunmaktadır ve günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Burada eğitim görenlerden biri de Mustafa Kemal'dir(1896-1898). Binanin ikinci katında Mustafa Kemal için ayrılmış bir bölüm vardır. Aynı zamanda İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden Resneli Niyazi Bey de burada okumuştur. Resneli Niyazi Bey II. Abdülhamid’e Meşrutiyet’i ilan ettiren ayaklanmanın liderlerinden ve ayrıca İstanbul’da patlak veren 31 Mart İsyanı'nı bastıran Hareket Ordusu'nda yer alan II. Meşrutiyet’in önemli liderlerinden birisiydi.
Kaynakça[değiştir | kaynağı değiştir]
^ Mustafa Müftüoğlu-Yalan Söyleyen Tarih Utansın
^ Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, 31 Mart Hadisesi’nin İçyüzü, Yeni Dünya Dergisi
^ Yıldız, Sıddık, “Çıkışından Bastırılmasına kadar 31 Mart İsyanı” (master tezi), Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Ankara 2006 s.256