((::......."" ORDU "".......::))

  • Home
  • ((::......."" ORDU "".......::))

((::.......""  ORDU "".......::)) .ÖMRÜN BİN YILLIK KEYİFLİ BİR YAŞAM OLDUĞU İNSAN VE DOĞA ŞİİRİDİR ORDU DrMustafa ÇUKURYILDIZ

Mavi deniziyle kucaklaşmış kıyılarıyla,

yeşil elbise giymiş dağlarıyla;

tepesindeki beyaz buluttan şapkalarıyla

Gürül gürül köpürerek akan, hüzünleri de alıp götüren O dereleriyle, ırmaklarıyla!...

Fındık toplayan kızlarının sevgiliye seslenen yanık türküleriyle sessizliği bozulan bahçeleriyle!...

WOS-WOS şenliğiyle, Jip şenliğiyle!...

Sahipsiz hiç kalmamış, boyun eğmeyen teslim olmamış

dağlarının şimdi kurultaylarda, festivallerde aradıkları O eski isyan kokan halleriyle!...

Ormanlarında; orman gülleriyle ve arasında mantar ve odun toplayan kadınlarıyla;

sıkıntıların her türlüsünün unutulduğu sisler altındaki çise yağan yaylalarında; oraya buraya koşuşan atlarıyla, cilveleşen eşekleriyle, dişilere kur yapan kurbağa vıraklamalarıyla, oyun oynayan kuzularıyla, koyunlarıyla, gecelerin sessizliğini bozan çoban köpeği havlamalarıyla!...

Cilalanmış tekneleriyle, “vira vira” derken dalgaların; köpürerek kenarına vurduğu O yosun kokan koylarıyla!...

Yolunu gözlediği palamutla eylülde buluşmaları, onu takip eden hamsi zamanlarıyla!...

Rusya"dan uçup Karadeniz"i aştığında yorgunluktan kımıldayamayan bıldırcın av zamanlarıyla!...

Dünyanın dört bir yanından hasreti çekilen dostlarla yeniden bir araya gelmeler!... Ve O hasret dolu kucaklaşmalar, sevinç dolu ağlaşmalar!...

Kadınları;
O narin elleriyle örerken ağlarını türküleriyle ilmek ilmek!...

Güzellikleriyle türküleri taşıran, salınarak yürürken ipekten kumaş gibi titrerken kızların ayaklarının altındaki kumsallarıyla!...

Dağlarında, yaylalarında yağan yağmurlar; yolunu gözlerken yüzlerinden süzülen sevgi dolu hüzün dolu süzülen yarin gözyaşları!...

Ilık esen esintilerde sahillerde, sisler altında yaylalarda dostluğa, sevgiye, umuda, özlemlere, gönüllere boşalan kadehler!...

Cennete ilk adımdır zaman; Ordu"da!...

Ve şimdi;
Akkuş"da ki Argan tepesinden, Aybastı-Perşembe yaylasındaki Karga tepesinden, Gölköy"de ki Selemen yaylasından, Gürgentepe"den, Boztepe"den, en yüksekteki Karagöl yaylasından bizlere,

Sıcak sobalarımızın başında yüzümüzün yakarcasına ısınırken, sırtımızın üşüdüğü zamanlardaki derin sohbetlerle,

türkülerle fındık-kestane kavurduğumuz, güzinelerimizde patatesler yaptığımız, ıhlamurlar içtiğimiz, mısırlar patlattığımız,

karların üzerindeki ızgaralarımızda hamsi-balık kızarttığımız, dostluğa sevgiye umuda boşalttığımız gönüller kadehler, evlerimizin önündeki kardan adamları, kartopu oynamalarını hatırlatır...

umudu, coşkuyu, hüznü, özlemleri, insanlığı selamlar her zamanki neşesiyle Ordu!...

Evet Ordu'lu Dostlar tüm bu güzelliklerin daha fazlasını biz Ordu'da yaşıyoruz...

MERHABA AYDINLIK YÜZLÜ, UMUT DOLU, SEVGİ DOLU İNSANLAR....
.........MERHABA ORDU'LULAR.......
...............MERHABA SEVGİNİN, ÇALIŞKANLIĞIN, İSYANLARIN, HÜZÜNLERİN, ÖZLEMLERİN KENTİ....ORDU .......................MERHABA...........

DrMustafa ÇUKURYILDIZ

NASIL İYİ BİR İNSAN OLUNUR?Hepimiz birçok kötülük yaptık. Bu kötülüklerin bir kısmını kendimizden bile gizlemeye çalışıy...
28/05/2023

NASIL İYİ BİR İNSAN OLUNUR?

Hepimiz birçok kötülük yaptık. Bu kötülüklerin bir kısmını kendimizden bile gizlemeye çalışıyoruz, bir kısmını çoktan unuttuk. Bazı kötülüklerimizin de farkında bile değiliz, buraya gelirken yolda kaç karınca ezdik?

Daha fenası, kötülüklerimizi hak olarak görmemiz, hileli bir adalet tartısında hep kendimizi haklı çıkarmamız. Çünkü bizim oğlumuz en iyisini hak ediyor; çünkü Ermeniler kaşındı; çünkü o kız çok güzeldi.

Bugüne kadar kazasız gitmiş olsak da ilerdeki virajda ne yapacağımızı kimse bilmiyor. Belki hiç sınanmadık belki hiç zorlanmadık.

Gökkuşağına ulaşmanın imkânsız gibi görünmesi bizi durdurmamalı, gökkuşağına ulaşmaya çabalamak için koşmaya başlamak yeter. Yolda gitmek, varmaktan önemli olabilir. Nereye varacağımızı bilmesek de ne yöne koşacağımızı bilmeliyiz.

Kötü kalpli cadı belki sadece yalnızlık çeken yaşlı bir kadındı ve unutulmamalı ki Pamuk Prenses onu öpen ilk yakışıklı prensle bir olup, yedi cüceleri terk etti. Masalların en doğru cümlesi en başta söyleniyor: Bir varmış, bir yokmuş. Doğduğumuz gün oluyoruz, son nefesimizle ölüyoruz. Toplamda iyi mi kötü mü “olduğumuza” ancak biz öldükten sonra karar veriliyor ki o bile bir bilgi değil, yargı: “İyi bilirdik.”

Tarih boyunca iyilik ve kötülük hakkında çok şey yazılmış. Kimi düşüncelerde insan iyi olarak doğar ve sonra kötüleşir, kimi düşüncelerde insan kötüdür ve arada sırada (ki genellikle kendi çıkarı için) iyi olur. Bir de üçüncü düşünce vardır ki iyilik ve kötülüğün duruma göre değiştiğini, tartının hep hileli olduğunu, böyle bir yargı arayışının bile saçmalık olduğunu savunur.

“Radikal Sevgi”den bahsettiğim için sevgi pazarlayan yılışık şovmenler gibi görünmek istemem. Öncelikle iyi bir insan değilim. İyi olmaya çalışıyorum ama bunu ne kadar becerdiğimin kararını vermek bana düşmez.
Beni sevmeyen insanları sevmeye ve anlamaya çalışıyorum, bu beni “radikal seven” bir insan yapar ama herkesi seven bir insan yapmaz. Çünkü herkesi sevmiyorum. Bazı insanlardan tiksiniyorum, bazılarını görmek bile istemiyorum. İnsanların birçoğunun iyi olduğunu düşünsem bile, hepsinin her zaman iyi olduğunu sanacak kadar avanak değilim. Radikal sevgi herkesi sevmek değil. Beni sevmeyen bir insanı sevebilirim ama beni yok etmek isteyen, benim varlığıma düşman olan ve her hareketini bu düşmanlıkla yapan kişileri niye seveyim? Diyalog kurar, anlamaya ve anlatmaya, mümkün olduğunca kişiyi dönüştürmeye çalışırım ama kitabın başında anlattığım anıda olduğu gibi: Herkes kabı kadar doluyor.

Beni sevmeyen insanların büyük bölümüyle tanışmadım. Onlarla aramızda yankı odaları ve daha beteri rütbe kaleleri var. En değerli mülkümüz kendi inşa ettiğimiz ve kendimizi hapsettiğimiz duvarların içinde olabilir. Mala mülke değer vermiyorum diyenler “mülk”ün ne anlama geldiğini bilmeyenler: malsızlık kolay da mülksüzlük bir Neyzen’e nasip olmuş. İçimizde mülk aşkı oldukça, kalelerin ve odaların duvarlarını yıkmak zor.

Kendini sevmeyen birini kim, neden sever, niye bunu dert edinir? En radikal sevgi, ağaca, kuşa, denize, dağa, yeni gelenlerin arayışına; akıp giden hayata gösterilen ve karşılık beklentisi olmayan sevgi. Bunun için çevreci olmak, işçi haklarını, kadın haklarını, çocuk haklarını, LGBT haklarını ve genel olarak insan haklarını savunmak gerek. Herkesin eşit şanslara sahip olduğu ve sömürmeden sömürülmeden yaşadığı bir dünya ideallerin en güzeli. Bu ideal sosyalizm ideali. Ancak bir sosyalist yapay ayrımlardan sıyrılıp, insanı insan olduğu için sever ve karşı taraf bu olgunluğa erişmemiş olsa bile onu sevmeye, onun için mücadele etmeye devam eder. Radikal sevgisi olmayanın La Higuera’da işi ne?

İnsanlara “iyilik” pompalayan laf ebeleri kötülüklerimizi halı altına gömdüğümüz bencil bir dünya önerirler. Hatalarımız, kötülüklerimiz ve incittiğimiz insanların yargılarıyla yaşamayı öğrenmeliyiz. Halının altına bir şey süpüremeyiz çünkü zaten o halının altındayız.

İyiliğimiz ve kötülüğümüz imtihan bitince anlaşılacak, o zamana dek “iyi olmaya çalışmak” en iyisi. İyilik çabası iyidir. Monologları bırakıp diyaloglara başladığımızda şu gerçeğe varırız: Nuh’un Gemisi yaşadığımız dünyanın ta kendisidir. Aldığımız her nefes için şükredip, gemimizi olabildiğince korumaktan başka şansımız yok. Bu nedenle İstanbul’un kuzeyindeki ormanların yaşamasını sadece toplumun iyiliği için değil, kendi iyiliğimiz için de istemeliyiz çünkü orman bitince çölde yaşayacak olan yine biz olacağız. İyilik bizi ilgilendirir ve iyiliğimizden utanmamız kötülerin sinsi bir vaazıdır.

Bir kente gidince önce bir sokağı öğreniriz sonra zihinsel haritamız genişler ve zamanla tüm kenti tanırız. Konuşmak iyilik gezegenin navigasyonu. Konuştukça sokakları, kentleri, ülkeleri öğreniriz. Konuşma genişletir, kavga daraltır. Konuştukça Arjantin de bizim olur, kavgaysa en son kendimizi yok edene dek küçülerek devam eder.

İyilik ve sevgi bunları pazarlayanların dilinde çürür. İyiliği de marketteki sucuklar gibi satın alınabilir bir şey gibi görmeye başlarız. Cami “cem”den gelir; buluşma, beraber olma yeri demektir, bunun binayla ilgisi yoktur. Binaya hayran olunca Tanrı’yla buluşmuş olmuyoruz. Tanrı içimizdeki adalet terazisiyse onunla buluşmak için ne davet gerekir ne servet.

Diyalog duvarları yıkar, tüm sınırlar diyaloglarla anlamsızlaşır. Buluşup beraber oldukça, muhabbetimiz de artar, keyfimiz de. Karşımıza yedi yaşında bir çocuğu almalı ve ona “Yaşadığımız dünya hakkında ne düşünüyorsun?” diye sormalı. Yedi yaşında çocuk ne anlar bu sorudan demeyin. Yetmiş yaşına kadar hiç soru sormamış insanlarla çevrili olmamızın nedeni, bu insanların aynı zamanda hiç soru sorulmamış kişiler olması olabilir mi?

Televizyonu kapatmamız ve sosyal medyaya güvenmememiz gerekiyor. Temiz su bulmak için kaynaklara gittiğimiz gibi temiz bilgi için de kaynağa gitmeye çalışmalı. Suyumuzu ve havamızı çoktandır kirletenler, bilgileri de kirletiyorlar.

Seçmen seçimden seçime var olmaz, seçmen her zaman seçer. Üretmeyi seçmeliyiz, bilginsek araştırmalı, yazarsak yazmalı, müzisyensek şarkılar bestelemeli, dansçıysak dans etmeliyiz. Hiçbirini yapamıyorsak en azından yapanların hevesini kırmaktan kaçınabiliriz. Üretmek zor olandır, emek tüm bunları anlamak için de gerekli olduğundan en yüce değerdir.

Bir insanı eğitmek bir ömür sürer, bir tetiğe basmak bir saniye... Sokak ortasında patlayan bomba sadece insanları değil, insanlığa olan inancı da yok eder.

Sevginin zayıf yönü kırılgan olması ama nefretin de zayıf bir yanı var: Korkaklık.

Faşistlerin ortak özelliği onlara emir veren kişileri reddedemeyecek kadar korkak olmaları. Bakmayın yengeç gibi yürümelerine, faşizm sırttan vuran bir korkaklar birliğidir.

Biz birbirimizi sevdikçe, bizim düşmanlığımızdan para ve rütbe kazananları telaş alır. Kederlerimizi körükleyenleri sevincimizle kahrederiz. Biz bir meydanda el ele dans ettikçe onların gözlerine uyku girmez.

(Hepimiz Aynı Belediye Otobüsündeyiz - Alıntı)

Ateş İlyas Başsoy

13/05/2023

BİRAZ TARİH BİRAZ SOSYOLOJİ BİRAZ KÜLTÜR BİRAZ SİYASET…..
Biraz tarih biraz sosyoloji biraz kültür biraz siyaset…..

İnsanın yolculuğu; Binlerce yıllık serüvenden geçip avcı toplayıcı sonra at keçi koyun evcilleştirmeleri ile köy tarım toplumu aşamaları, yazıyı bulunmuş, antik yunan polis site yönetimleri, Aristo ve Platon ile tanışma, Roma imparatorluğu ve sonra yıkılışı, doğu batı Roma Bizans zamanları, feodalitenin-kilisenin egemenlikleri, Avrupa’da 30 yıl din savaşları….

“Doğa hali”, “insan insanın kurdu” kimse güvende olmadığı zamanlar, can-mal-düşünce güvence hak ve özgürlükleri yok, güçlü eziyor geçiyor tam bir karmaşa o yüzden karanlık çağlar olarak adlandırmalar, “aynı suda iki kez yıkanılmaz” diye düşünceler….

Kafa yormuş düşünürler, nasıl çıkacağız bu karmaşadan, önce İngiltere’de kıpırdanmalar başlamış, Magna-Carta ile yok alınmış, kapı birkez aralandı mı gerisi hemen geliyor, aydınlanma Voltaire, toplum sözleşmesi düşünceleri Rousseou, Thomas Hobbes, john Locke, modern devletleşme süreçleri, sanayi devrimi,1789 Fransız devrimi ile müthiş hızlanmış dünya,

Osmanlı ise hepsini ıskalamış sonuçta yıkılmaktan da kurtulamamış ve mirası üzerine kurulan Atatürk ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyeti ile yeni başlangıçlar yapıp, dünyaya bugün bile heyecanlar yaşatan kadın haklarında, demokraside, ekonomide, siyasi özgürlüklerde gelişme başarıları, ve sonrası ilk dönem hızı yavaşlayarak kör topal bugünlere geliş…

Türkiye bugün; 86 milyon insanı, 7 milyon üniversite mezunu olan, önemli bir coğrafi kavşakta hertürlü büyük hayalleri gerçekleştirebilecek insan, kültür, tarih, heyecan , doğal zenginlikleriyle, dünya ile sorunlar yaşayan, kendi içerisinde bir türlü durgunluğa huzura ulaşamamış, rüzgarlara göre oraya buraya savrulan, kişi hak ve özgürlüklerini tam oturtamamış, hukuk anlayışından gittikçe uzaklaşan başta gençleri olmak üzare insanları ülkelerinde yaşama umutlarını yitirip çareyi başka ülkelerde arar duruma gelmiş bir ülke…

Ve; ülkemizin bir bölgesinde 2023 şubat ayında yaşanan ve onbinlerce insanın yaşamını kaybettiği deprem ve yaşananlar tüm gerçekleri üstü kapatılamaz bir şekilde ortaya döktüğü gerçekler.

Yaşam ve devletler sürekli sızlanarak, ahlayarak vahlayarak düşmanlar yaratarak mevcudiyetlerini ilelebet sürdüremez, olayları doğru tartıp düşünmek, yaraları sarmak ve gelecek için çabalamak, yeni başlangıçlarla, yeni ideallerle yol almak , eksikliklerini kapatıp daha çok kenetlenip daha çok akılcı çalışarak geleceklerini umutlarını yeniden kazanabilirler…

Şimdi zamanı!….

Şiir gibi bir ülke ve yaşam olabilecek Türkiye’de seçimlerde halkımız kendi geleceklerini kaderlerini kendileri belirleyecek.

Memleket Partisi adayı Sn Muharrem İnce ile ve Zafer Partisi ve Adalet Partisi oluşturdukları “ATA İTTİFAKI” Sn Sinan OĞAN adaylığında seçime girecek

21 yıllık iktidarlarında eleştirilecek çok yönleriyle birlikte iktidar olarak herkesin kabul edebileceği iyi şeylerde yapmış olan AKP ve Genel Başkanı Sn Recep Tayyip Erdoğan’da BBP, MHP, Hüda-Par ve DSP ile kendi “CUMHUR İTTİFAKI” ile seçimlere katılacaklar.

Hepsi için birbirlerine benzerlikleri olmayan, kendi birikimleriyle yolculuk yaparlarken; farklılıklarını zenginlik olarak belirleyip asgari müştereklerde değil azami ilke ve umutlarda bir araya gelip belirledikleri gelecek ortak mutabakatlar doğrultusunda; Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ parti lidei Meral Akşener, Gelecek partisi lideri Ahmet Davutoğlu, Deva partisi lideri Ali Babacan, Demokrat parti lideri Gültekin Uysal aslında yüzlerce yıl önce olması gereken ama bugün gerçekleşen siyasi-toplumsal adımları atmışlar, Sn Kemal Kılıçdaroğlu’nu 13. Cumhurbaşkanı adayları ilan edip, oluşturdukları listelerlede meclis seçimlerine “MİLLET İTTİFAKI “ olarak girecekler.

Batı ülkelerinde yaşanılanlardan bildiğimiz üzre; toplumlar kendilerini geride bırakan birbileriyle kavgalardan vazgeçip bir arada yaşamanın sözleşmesini yapmış, güçlerini birleştirmiş, sonuçta sanayi devrimleri, Fransız devrimleriyle başdöndürücü şekilde ilerlemişler,

Her ittifak ve cumhurbaşkanı adayları saygındır,

Benim düşüncem ise;

Türkiye tarih ve coğrafyasında çok görülmemiş bir şekilde “MİLLET İTTİFAKI” Türkiye toplumunun tüm renklerinin bir araya toplanıp belirledikleri ortak mutabakatlarıyla gelecek için umut olmuşlardır, 13.Cumhurbaşkanı adayı Sn Kemal Kılıçdaroğlu ve altılı masanın oluşturduğu bu birlikteliğe şans tanımak gerek şeklindedir,

İstanbul, 11/Mayıs/2023

DrMustafa ÇUKURYILDIZ

10/11/2022

Address


Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when ((::......."" ORDU "".......::)) posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Videos

Shortcuts

  • Address
  • Alerts
  • Videos
  • Claim ownership or report listing
  • Want your business to be the top-listed Travel Agency?

Share