Eymen Mali Müşavirlik

Eymen Mali Müşavirlik Mali müşavirlik ve danışmanlık

28/07/2021
25 Ocak 2021 PAZARTESİwww.resmigazete.gov.trHazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan:VERGİ USUL KANUNU...
25/01/2021

25 Ocak 2021 PAZARTESİ

www.resmigazete.gov.tr

Hazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı)’ndan:

VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO: 396)’NDE

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ

(SIRA NO: 523)

MADDE 1 – 4/2/2010 tarihli ve 27483 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 396)’nin “1-KAPSAM” başlıklı bölümünün 1.1.7. numaralı bendinden sonra gelmek üzere aşağıda yer alan 1.1.8. numaralı bent eklenmiştir.

“1.1.8. Vergi Usul Kanunu kapsamında elektronik belge olarak düzenlenen belgeler, 2021 yılının Temmuz ayına ilişkin dönemden itibaren Form Ba ve Form Bs bildirimlerine dâhil edilmeyecektir.”

MADDE 2 – Aynı Tebliğin “1.2. Bildirime Konu Alış/Satışlar ve Hadler” başlıklı bölümünün 1.2.2. numaralı bendinin ilk paragrafından sonra gelmek üzere aşağıda yer alan paragraflar eklenmiştir.

“Bir kişi veya kurumdan yapılan mal ve/veya hizmet alış tutarları ile bir kişi veya kuruma yapılan mal ve/veya hizmet satış tutarlarına ilişkin 5.000 TL tutarındaki haddin belirlenmesinde, elektronik olarak ve kâğıt ortamında düzenlenen tüm belgelerin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Söz konusu haddin aşılması halinde sadece kâğıt ortamında düzenlenen belgeler bildirimlere dâhil edilecektir.

Örnek 1. Form Ba ve Form Bs bildirimi verme yükümlülüğü bulunan A işletmesine 2021/Kasım dönemi içerisinde, B firması tarafından KDV hariç 4.800 TL tutarında e-Arşiv Fatura ve her biri 150 TL tutarında 2 adet kâğıt ortamında fatura düzenlenmiştir. Söz konusu mükellefe, aynı ay içerisinde B firmasınca düzenlenen belge tutarı toplamı KDV hariç (4.800+150+150) 5.100 TL olduğundan, A işletmesi B firmasından yaptığı alımlara ilişkin olarak 2021/Kasım dönemi Form Ba bildiriminde sadece kâğıt ortamında düzenlenen 2 adet belgeyi, KDV hariç toplam 300 TL olarak bildirecektir.

Diğer taraftan, B firması A işletmesine yaptığı satışlara ilişkin olarak 2021/Kasım dönemi Form Bs bildiriminde elektronik ortamda oluşturduğu belgeyi dikkate almayacak, elektronik ortamda ve kâğıt ortamında düzenlenen belgelerin KDV hariç toplam tutarlarının 5.000 TL’yi geçmesi nedeniyle, sadece kâğıt ortamında düzenlediği 2 adet belgeyi, KDV hariç toplam 300 TL olarak bildirecektir.”

MADDE 3 – Aynı Tebliğin “3-BİLDİRİMLERİN VERİLME ŞEKLİ VE DOLDURULMASI” başlıklı bölümünün 3.2.4. numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“3.2.4. Bildirim verme yükümlülüğü bulunan ancak, tüm alış ve satışları belirtilen haddin altında kalan veya elektronik belge olarak düzenlenen belgelerden oluşan mükelleflerin, Form Ba ve/veya Form Bs bildirimlerini “Ba/Bs bildiriminde beyan edilecek bilgim bulunmamaktadır.” kutucuğunu işaretlemek suretiyle vermeleri gerekmektedir.

Örnek 2. Form Ba ve Form Bs bildirimi verme yükümlülüğü bulunan C firmasına 2021/Eylül döneminde D firması tarafından elektronik ortamda düzenlenen belge tutarı toplamı KDV hariç 4.000 TL, kâğıt ortamda düzenlenen belge tutarı toplamı KDV hariç 500 TL’dir. C firmasına D firmasınca düzenlenen belge tutarı toplamı KDV hariç (4.000+500) 4.500 TL olduğundan, Tebliğde belirtilen haddin altında kalmaktadır. İlgili ayda C firmasının bildirime konu başka bir alımı da olmamıştır. Bu durumda C firmasının 2021/Eylül dönemi mal ve/veya hizmet alımları Tebliğde belirtilen haddin altında kaldığından Form Ba bildirimini “Ba bildiriminde beyan edilecek bilgim bulunmamaktadır.” kutucuğunu işaretlemek suretiyle vermesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, bildirim verme yükümlülüğü bulunan D firmasının 2021/Eylül döneminde C firmasına yaptığı satışlar toplamı KDV hariç 4.500 TL olduğundan, belirtilen haddin altında kalmaktadır. D firmasının ilgili dönemde bildirime konu başka mal ve/veya hizmet satışı olmamıştır. Bu halde D firmasının 2021/Eylül dönemi mal ve/veya hizmet satışları Tebliğde belirtilen haddin altında kaldığından Form Bs bildirimini “Bs bildiriminde beyan edilecek bilgim bulunmamaktadır.” kutucuğunu işaretlemek suretiyle vermesi gerekmektedir.

Örnek 3. K Ltd.Şti. 2021/Kasım döneminde Z firmasına elektronik belge düzenlemek suretiyle KDV hariç toplam 50.000 TL’lik satış yapmıştır. K Ltd.Şti.’nin Z firmasına ve/veya herhangi bir kişi veya kuruma, ilgili dönemde düzenlediği kâğıt fatura ise bulunmamaktadır. Bu durumda K Ltd.Şti.’nin 2021/Kasım dönemi Form Bs bildirimini “Bs bildiriminde beyan edilecek bilgim bulunmamaktadır.” kutucuğunu işaretlemek suretiyle vermesi gerekmektedir.

Z firması ise 2021/Kasım döneminde N firmasından elektronik belge tutarı toplamı KDV hariç 7.000 TL, K Ltd. Şti.’den ise elektronik belge tutarı toplamı KDV hariç 50.000 TL mal alımında bulunmuş, ilgili dönemde başka bir mal/hizmet alımı da olmamıştır. Bu durumda Z firmasının 2021/Kasım dönemi Form Ba bildirimini “Ba bildiriminde beyan edilecek bilgim bulunmamaktadır.” kutucuğunu işaretlemek suretiyle vermesi gerekmektedir.”

MADDE 4 – Bu Tebliğ 1/7/2021 tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 5 – Bu Tebliğ hükümlerini Hazine ve Maliye Bakanı yürütür.

01/11/2019

E-HACİZ UYGULAMALARI İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME...

Bilindiği üzere vergi mükelleflerinin Banka Hesaplarına Kamu Kurumları, özellikle Gelir İdaresi Başkanlığı Vergi Daireleri ve SGK tarafından uygulanan Elektronik haciz uygulaması ile ilgili olarak amir mevzuat hükmü bağlamında uygulama ile ilgili görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
6183 SAYILI AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN’UN SERİ A SIRA NO:1 TAHSİLAT GENEL TEBLİĞİ’NİN Amme Alacaklarının Korunması başlıklı İkinci Bölümünün İhtiyati Haciz başlıklı kısmının 9 sıra numaralı bendinde ilgili bölümde şu şekilde yazılıdır.
9. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre, ihtiyati veya kat’i haczin borçlunun her türlü mal, hak ve alacaklarına tatbik edilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak, borçlu olan bir şahsın bankalarda bir alacak ve hakkı bulunmamasına rağmen ileride borçlu adına doğacak alacaklar için bankalara haciz veya ihtiyati haciz bildirisi tebliğ edilmesi haczin “borçlunun mal varlığını hedef tutması” esasına aykırı düşecektir. Amme alacağından borçlu olan bir şahsın, bankalarda alacak ve hakkının bulunmamasına rağmen ileride tahakkuk edecek alacağından istifade etmek üzere geleceğe yönelik olarak bankalara haciz veya ihtiyati haciz tebliği, muhtemel bir alacak niteliğinde dahi tanımlanamayacak bir durum oluşturması ve bankanın bu hacizleri sürekli izlemesi veya banka tarafından yapılan tüm işlemlerde bir süreye de bağlı kalınmaksızın borçlu adına mal, hak ve alacak doğup doğmadığının takip edilmesi, doğması halinde haciz veya ihtiyati haciz uygulanmasını gerektirir ki bankalara böyle bir külfet yüklemeye imkan bulunmamaktadır. Bu nedenle, bankalara yapılacak haciz ve ihtiyati haciz tebliğlerinin sadece tebliğ tarihi itibarıyla amme borçlularının mevcut olan varlıklarını konu alması ve bu kişilerin İLERİDE DOĞABİLECEK alacakları için haciz ve ihtiyati haciz tebliğinde BULUNULMAMASI icap etmektedir.

Bu maddeyi okuyan herhangi birinin anlaması gereken şudur. Herhangi bir kamu idaresi kamu alacağı ile ilgili ihtiyati haciz yoluna gitmişse ve bunu elektronik haciz yöntemini kullanmak suretiyle yapmışsa ilgili banka ya da bankalar nezdinde bir varlığın olması gerekmekte ve haczin kapsamının ise haciz anı itibariyle , daha açık ifade ile banka şube ye da merkezine elektronik haciz bildiriminin yapıldığı gün itibariyle sınırlı olması gerektiğidir. Yani kamu idaresi elektronik haciz bildirimi yaptığı bir hesapla ilgili ilanihaye hesaba girecek tüm menkul varlıkları haczedemez. Bankalar da kendilerine gelen elektronik haciz bildirimlerini bu şekilde zamana yayarak mevzuata açıkça aykırı şekilde, müşterilerinin ekonomik / ticari hayatlarını olumsuz yönde etkileyecek bir biçimde adeta ‘demoklesin kılıcı’ gibi bekletemezler.
İlgili Kamu Kurumu ısrarla e-haciz işlemini kaldırmıyor, bankalar da Kuruma haciz bildirisi tarihi itibariyle hesap ya da hesaplarda olan tutarı göndermiyor. Söz gelimi 15.000 TL tutarında kamu borcu için hesaba bloke konuyor ve aylarca hatta yıllarca o blokaj kaldırılmıyor ve blokajdaki tutar da kurum tarafından çekilmiyor. Bu açıkça yasa dışıdır. Ayrıca ekonomik ve ticari hayatın karmaşıklığı ve zorluğuna yapısal ekonomik krizler eklendiğinde iş içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.
Esasen ilgili kurum ve bankalar blokaj konulan tutarlarla ilgili olarak FAİZİ de karşılamak durumundadırlar.Örnek vermek gerekirse 5 bin TL tutarında parayı bloke edip 1 yıl çekmediğinde o paraya mevduat faizi işlemiyor, aynı zamanda Kamu Borcuna mahsup edilmek üzere blokajdan tahsil edilmediği için kamu borcuna yasal faiz de işlemeye devam ediyor. Sözün özü mükellef kendi parasıyla kendi borcunu ödeyemiyor ve faiz yüküne katlanmaya devam ediyor.
Kanun uygulanmadığında, hukuk tanımaz idareci ve görevliler eliyle keyfiyet egemen kılındığında ortaya çıkan tablo maalesef budur.

2018 YILI MTV
30/09/2017

2018 YILI MTV

30/09/2017

E-DEFTER BERATLARININ SON GÜNÜ RESMİ TATİLE RASTLARSA SÜRELER UZAR MI?

Elektronik defter aylık olarak işleme tabi tutulmaktadır. Her ayın beratı istisnai durumlar hariç takip eden üçüncü ayın son gününe kadar alınmak zorundadır. Tüzel kişiler için son ayın beratı yani aralık ayının beratı 31 Marta kadar değil istisna olarak 30 nisana kadar alınmak zorundadır. Örneğin eylül 2016 beratının alınması gereken tarih 31.12.2016 tarihidir. Bu tarih cumartesi gününe geldiğine göre süre pazartesine uzayacak mıdır? Bazı meslektaşlarımızın e-defter tebliğinde yer alan şu ifadelere takılmaktadırlar:
"a) Gerçek kişiler elektronik defterlerini, ilgili olduğu ayı takip eden üçüncü ayın son gününe kadar kendilerine ait güvenli elektronik imza veya mali mühür ile imzalar.
b) Tüzel kişiler elektronik defterlerini, ilgili olduğu ayı takip eden üçüncü ayın son gününe kadar (Hesap döneminin son ayına ait defterler kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın son gününe kadar) kendilerine ait mali mühür ile onaylar."
Bu ifadeler genel kuralı belirlemektedirler. Vergi Usul Kanunu sürelerin nasıl hesaplanacağını 18’nci maddesinde şu şekilde kurala bağlamıştır.
Sürelerin Hesaplanması
VUK Madde 18:
Vergi kanunlarında yazılı süreler aşağıdaki şekilde hesaplanır:
1. Süre gün olarak belli edilmişse başladığı gün hesaba katılmaz ve son günün tatil saatinde biter;
2. Süre hafta veya ay olarak belli edilmişse başladığı güne son hafta veya ayda tekabül eden günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne tekabül eden bir gün yoksa süre o ayın son gününün tatil saatinde biter;
3. Sonu belli bir gün ile tayin edilen sürelerde, süre o günün tatil saatinde biter;
4. Resmi tatil günleri süreye dahildir. Şu kadar ki, sürenin son günü resmi tatile rastlarsa tatili takibeden ilk iş gününün tatil saatinde biter.
Kanun metninde belirtilen ifade beyannameler, bildirimler, vergisel işlemlerde kanunla ayrıca süre belirtilmediği tüm durumlar için gereklidir. E-defter beratları hariç gibi bir sınırlama VUK madde 18’de yer almadığına göre bu hüküm geçerlidir. Zaten tebliğ ile kanun maddesinin değiştirilmesi de mümkün değildir.
Konu Maliye Bakanlığı’na sorulduğunda 12.11.2015 tarihinde e-fatura forum sitesinde 0028186 soru yanıtı olarak “Sayın ilgili,
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 18. Maddesinde; “…Resmi tatil günleri süreye dahildir. Şu kadar ki, sürenin son günü resmi tatile rastlarsa tatili takib eden ilk iş gününün tatil saatinde biter…..” hükmü yer almaktadır.
Yukarıdaki hüküm gereğince işlem yapabilirsiniz.
İyi çalışmalar” şeklinde cevap verilmiştir. Soru ise “Berat yükleme son günü resmi tatile geldiğinde, yükleme işlemi ilk iş gününe kadar uzar mı? 2 sıra numaralı e- Defter tebliğinde açıklama bulunmamakta ancak Şubat 2015 ayına ait Defter Beratlarının yüklenmesi ile ilgili yapılan duyuru da 31 Mayıs 2015 tarihi resmi tatil olduğu için Şubat beratları 01 Haziran 2015 tarihine uzatılmış denilmektedir” şeklindedir. Cevabı okumak isteyenler için Gelir İdaresi Başkanlığı linki şu şekildedir: http://forum.efatura.gov.tr/view.php?id=28186
Tüm bu değerlendirmelerin ışığında beratların alınma süresi resmi tatil günlerine denk geliyorsa takip eden ilk iş günü mesai saati sonuna otomatik olarak uzayacaktır. Mali konularda yanlış bilgi vermemek ve vesvese ile hareket etmemek gerekir. Anayasamızın 73’ncü maddesi “Vergilendirme de kanunilik ilkesinin” geçerli olduğunu hükme bağlamıştır.

28/03/2017

İŞVEREN MAAŞ YAZILARI

Banka kredisi kullanan işçileri ve işverenlerini ilgilendiren bir soruyu ele alacağız. İşçinin bankadan kredi talep etmek amacıyla işverenden aldığı ücretini gösteren gelir belgesi. Evet. Bu belgenin işçinin işten ayrıldıktan sonra işveren aleyhine açtığı işçilik alacakları davasında kanıt olarak kullanılması.

Diyelim ki, işten tazminatları ödenerek çıkarılan bir çalışan, işyeri kayıtlarında ücretinin gerçek ücretinden daha düşük gösterildiğini iddia ederek, yıllık izin ücreti ve kıdem tazminatının eksik ödendiği gerekçesiyle işveren aleyhine dava açar. Kanıt olarak da, işte çalışırken banka kredisi alması için işverence kendisine verilmiş olup aylık ücretini içeren gelir belgesini sunar. Çünkü söz konusu belgede belirtilen ücreti, işyeri kayıtlarında gösterilen ücretinden daha yüksektir.

Buna karşılık işveren ise söz konusu belgenin içeriğini reddederek, bankadan yüksek miktarda kredi alması için çalışana verilen bu belgeye mahkemece itibar edilmemesi gerektiğini ileri sürer.

Kim haklı? İşçinin kredi alması için işverence düzenlenmiş söz konusu belgede belirtilen ücreti gerçek ücreti mi? Bu belge tek başına işçilik alacaklarına yeterli delil teşkil eder mi?
Bu soruların cevabını güncel Yargıtay Kararından okuyalım.

‘Davalı vekili bu belge içeriğini kabul etmediği gibi, bankadan yüksek miktarda kredi alınması için verilen bu tür belgelere itibar edilmemesi gerektiğini ileri sürmüştür. Sözü edilen belgenin ilgili makama hitaben yazılması bunun kredi alınması için verilen bir belge olduğunu göstermektedir. Bu nedenle öncelikle bu belgenin aslı ilgili bankadan getirtilmelidir. Öte yandan dosya içeriğindeki deliller yeterli olmadığından, davacının meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve toplanacak deliller, toplanmış deliller ile birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmeli; işçilik alacakları da bu ücret esas alınarak hesaplanmalıdır. 7.H.D. 14.6.2016, E.2016/10318, K.2016/13214’

Yargıtay’ın söz konusu kararından; bankadan kredi alması için işçiye işverence verilen belgede belirtilen ücretin işçilik alacaklarını hesaplamada esas alınmasının yeterli olmadığı, bu ücretle birlikte işçinin işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı işe göre emsal ücretin de dikkate alınarak değerlendirme yapılmasının gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Daha açık anlatımla mahkemece banka kredi belgesindeki ücret ile emsal ücretin birlikte değerlendirilmesiyle sonuca gidilmesi gerekmektedir.

Sözün özü, çalışana bankadan kredi alması için işverence verilen belgede belirtilen ücretinin işyeri kayıtlarına uygun olmasına dikkat edilmesinde yarar var.

01/03/2017

Emeklinin işe giriş bildirgesi hatalı verilirse maaşı kesilir

EMEKLİLER ÇALIŞIRKEN DE EMEKLİ MAAŞI ALABİLİR
5510 sayılı Reform Kanunu yürürlüğe girmeden önce yaşlılık aylığı almakta iken yeniden sigortalı bir işte çalışmaya başlayanlar hakkında uygulanacak olan sigortalılık türünün belirlenmesinde Sigorta Kolu Tercih Bildirimi kullanılmaktaydı. Sigortalı tarafından imzalanan sigorta kolları tercih bildiriminde tercihini tüm sigorta kollarına tabi tutulma yönünde kullanan sigortalı hakkında tüm sigorta kolları uygulandığı için maaşları çalışmaya başladığı tarihi takip eden ilk maaş ödeme dönemi itibariyle durdurulmakta, tercihi sosyal güvenlik destek primi ödeme yönünde kullanan sigortalılara ise emekli maaşları ödenmekteydi.

EMEKLİLERİN İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ 8 KODUYLA VERİLMELİDİR
Sigortalı işe giriş bildirgesinin zorunlu olarak e-Sigorta yoluyla işveren tarafından verilmesiyle birlikte sigortalı işe giriş bildirgesindeki Sigorta Kolunun seçimi diğer bir ifade ile emekli sigortalının sosyal güvenlik destek primi ödeyerek aynı zamanda maaşını almayı sürdürmesi ya da tüm sigorta kollarına tabi olarak maaşını durdurması seçim işlemi işverene bırakılmıştır. Bu nedenle işverenler ya da yetki verdiği e-Bildirge kullanıcıları emekli olan ve yaşlılık maaşı alan sigortalıya, sigorta kolu tercih bildiriminin ne olduğunu sormalı alacağı cevap doğrultusunda sigorta kolunu seçmeli, işe giriş bildirgesi verme işleminin bitiminde işe giriş bildirgesini sigortalıya imzalatmalıdır.
Sigortalı işe giriş bildirgesinin e-Bildirge yoluyla verilmesi aşamasında emekli sigortalılar için “(.......) Tahsis Numarası İle Aylık Almaktadır” ibaresi belirir. Buna rağmen emekli maaşı alan sigortalı için sigorta kolu “8-Sosyal Güvenlik Destek Primi” yerine “0-Tüm Sigorta Kolları” seçilirse onay öncesi, “Mesaj:Seçtiğiniz Sigortalılık Kodundan Dolayı Sigortalının SGK’dan Almakta Olduğu Aylığı Kesilecektir” uyarısı belirir. Bu uyarıya rağmen sigortalı işe giriş bildirgesi onaylandığı takdirde bilgiler aynı gün saat 23.59’a kadar SGK veri bankasında saklı tutulur. İşverenin aynı gün saat 23.59’a kadar sigortalı işe giriş bildirgesini iptal etmemesi halinde saat 24.00’te verilen işe giriş bildirge verme işlemi kesinleşir ve yaşlılık aylığı alan sigortalının maaşı işe girdiği tarihi takip eden ilk ödeme döneminde kesilir. Örneğin; maaşını 17 Şubat’ta alacak kişi için sosyal güvenlik destek primine tabi seçeneği işaretlenmeden işe giriş bildirgesi 26 Ocak’ta verilirse emekli kişi 17 Şubat’ta maaş alamayacaktır. Çünkü maaşı durdurulmuştur.

HATALI İŞE GİRİŞ NEDENİYLE KESİLEN MAAŞ YENİDEN BAĞLATILABİLİR
Hatalı sigorta kolu seçildiğinin aynı gün fark edilmesi halinde sigortalı işe giriş bildirgesi iptal edilirse yaşlılık aylığı alan sigortalının maaşı kesilmez. Bu durumda doğru sigorta kolu seçili yeni bir işe giriş bildirgesi hazırlanmalı ve e-Bildirge yoluyla SGK’ya verilmelidir.
Sigortalı işe giriş bildirgesinde sigorta kolu Sosyal Güvenlik Destek Primi seçilmesine rağmen aylık prim ve hizmet belgesinde emekli sigortalının çalışmaları için sosyal güvenlik destek prim bildirgesi yerine Tüm sigorta kolları prim bildirgesi verildiği hallerde de yaşlılık maaşı durdurulur.
Yaşlılık aylığı aldığı halde tercihi sosyal güvenlik destek primine tabi olma yönünde olmasına rağmen sehven işvereni tarafından hatalı sigorta kolu tercih edildiği ya da hatalı bildirge verildiği için maaşı durdurulan emeklilerin maaşının durdurulduğu tarih itibariyle yeniden başlatılması diğer bir anlatımla yaşlılık aylığı alan sigortalının mağduriyetinin giderilmesi her zaman mümkündür.
Sigortalı işe giriş bildirgesinde, emekli kişiye ait sigorta kolunun sehven tüm sigorta kolları olarak seçilmesi nedeniyle maaşı durdurulmuşsa, işverenin, sigorta kolunun Sosyal Güvenlik Destek primi olarak değiştirilmesi için işlem gördüğü sosyal güvenlik il müdürlüğü/merkezine yazılı başvuruda bulunması gerekir. Gerekli düzeltme işleminin yapılması sonrasında hatalı işe giriş bildirgesi verildiği için maaşı durdurulan emeklinin maaşının yeniden başlatılması için daha önce emekli maaşını bağlayan sosyal güvenlik il müdürlüğü/merkezine yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sonucunda durdurulan maaş yeniden başlatılacak ve sigortalı geçmişte alamadığı aylıkları takip eden ayda birikmiş olarak alacaktır.

DÜZELTME AMAÇLI BİLDİRGELER İÇİN CEZA YOK
Emekli maaşının durdurulması hatalı bildirge verilmesi nedeniyle gerçekleşmişse bu kez işverenin bir dilekçe ekinde maaşı durdurulan sigortalıyla ilgili olarak tüm sigorta kolları için iptal bildirge sosyal güvenlik destek primi için Ek bildirge vermesi gerekir. İşveren tarafından düzeltme amaçlı Ek-İptal bildirge verilmeden emeklinin maaşını yeniden başlatma talebi geçerli olmaz. Belirtelim ki işverene, ne işe giriş bildirgesinin düzeltilmesi ne de düzeltme amaçlı Ek-İptal bildirge verilmesine dayalı olarak idari para cezası uygulanmaz. Hatalı olarak uygulanmış olsa bile itiraz edildiği takdirde ceza kaldırılır. Düzeltme dilekçesi ekine emekli tarafından imzalanmış Sigorta Kolu Tercih Bildirim belgesi eklenmelidir..
Konuyu özetlersek, işveren tarafından hatalı bildirim nedeniyle emeklinin maaşının durdurulması kesin hüküm doğurmaz. İşverenin ve sigortalının hatalı bildirime dayalı düzeltme talebi halinde sigortalı bu olumsuz uygulamadan etkilenmez ve aylığı kesildiği tarih itibari ile yeniden başlatılır. SGK bu düzeltme işlemi için ne sigortalıya ne de işverenine para cezası uygulamaz.

17/01/2017

İHRACAT FATURALARININ E FATURA DÜZENLENMESİ

İhracat faturalarının e-fatura olarak düzenlenmesi zorunluluğu sadece Gümrük Beyannamesi ekinde yer alan mal ihracı faturaları için geçerlidir.
Diğer belgelerin ( Serbest Bölge İşlem Formu, transit ticaret formu vb.) ekinde yer alan ihracat faturaları e-fatura kapsamında değildir.

-Bu kapsamda düzenlenecek faturalarda Profil tipi IHRACAT, fatura tipi ISTISNA seçilecek,
-Gümrük beyannamesine konu olmayan diğer ise profil tipi TEMELFATURA/TICARIFATURA, fatura tipi ISTISNA seçilip ilgili istisna kodu ile fatura düzenlenecektir.



Uygulamayı kullanarak fatura düzenlemek isteyen mükellefler;



1- E-fatura sistemine kayıtlı olmalıdır,

2- Düzenleyecekleri ihracat faturalarında Alıcı bilgilerine ilaveten Gümrük ve Ticaret Bakanlığının bilgilerine de yer vereceklerdir,

3- Düzenlenen faturalar Gümrük ve Ticaret Bakanlığı sisteminde görünecektir

03/01/2017

Günümüzde yaşanan ekonomik krizler ve diğer gelişmeler neticesinde birçok işletmenin yapısında değişiklikler yaşanmaktadır.

I- GİRİŞ

Bu kapsamda, işletmeler bölünmekte ve/veya başka işletmelerle birleşmektedir. Birleşme ve bölünmelerden başka işverenlerin işyerlerini başka işverenlere devrettiği durumlara da sıklıkla rastlanmaktadır. İşletmelerin yapısında görülen bu değişiklikler, kimi durumlarda birlikten kuvvet doğar düşüncesiyle ekonomik açıdan daha büyük girişimlerde bulunabilmek adına yapılırken; kimi durumlarda da işyeri devri, mali güçlük içinde bulunan işletmelerde kapatmanın bir alternatifi olarak gerçekleşmektedir.
Hiç kuşku yok ki işyerinin devri, o işyerinde çalışan işçileri de yakından ilgilendirmektedir. İşçilerin iş güvencesini tehlikeye sokan en önemli nedenlerden bir çalıştıkları işyerinin el değiştirmesi, devir yoluyla bir işverenden diğerine geçmesidir. İşyerinin devri durumunda işverenler çoğu zaman yeniden yapılandırmaya gitmekte, bunun sonucu olarak da işyerinde işgücü fazlalığı ortaya çıkabilmektedir. Ortaya çıkan fazla işgücü işten çıkarılırken devreden ve devralan işverenlerin işçilik alacaklarından hangi miktarlarla sorumlu olacağı sorusu çoğu zaman sağlıklı bir şekilde yanıtlanamamaktadır.
Makalemizde işyerinin devri halinde devreden ve devralan işverenlerin kıdem tazminatından ne ölçüde sorumlu olduğu konusu mevzuat ve yargı kararları ışığında açıklığa kavuşturulacaktır.

II- İŞYERİNİN VEYA BİR BÖLÜMÜNÜN DEVRİ

İşveren değişikliğinin nedenlerinden birisi olan işyerinin devri; işyerinin tamamının veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmelerine bağlı bütün hak ve borçların hukuki bir işleme dayalı olarak, iş sözleşmesinin tarafı olan işverenden başka bir işverene geçmesi ve işyerinin bu ikinci işverenin yönetiminde faaliyetini sürdürmesi olarak tanımlanabilir(1).

Bu tanıma göre, işyerinin devrinden söz edebilmek için ilk olarak, eski işverenin işyerindeki yönetim yetkisinin başka bir işveren lehine yitirmesi ve bunun sonucunda da iş sözleşmesinin tarafı olma sıfatının ortadan kalkması gerekmektedir. Bununla birlikte, işyerinin devri hukuki bir işleme dayalı olarak gerçekleşmelidir. Son olarak da, işyerinin devrinden sonra işyerindeki faaliyetler varlıklarını korumalıdır.

III- İŞYERİNİN DEVRİNDE İŞVERENLERİN HUKUKİ SORUMLULUKLARI
A- DEVREDEN VE DEVRALAN İŞVERENLERİN KIDEM TAZMİNATINDAN SORUMLULUKLARI

İş Kanunu’nun 6. maddesinin 5. fıkrasında; devreden veya devralan işverenin iş sözleşmesini sırf işyerinin veya işyerinin bir bölümünün devrinden dolayı feshedemeyeceği, devir olayının işçi yönünden haklı sebep oluşturmayacağı belirtilmiştir(2).

Söz konusu maddeye göre, işyeri veya işyerinin bir bölümü hukuki bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devredilen işyerinde mevcut olan iş sözleşmeleri sona ermeyip, bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçeceğinden, işçi işyerinin devri ile birlikte kıdem tazminatına hak kazanamaz(3).

Devredilen işyerinde çalışan bir işçinin iş sözleşmesinin, devir tarihinden önce, işçi veya devreden işveren tarafından kıdem tazminatına hak kazandıracak şekilde sona erdirilmiş olması halinde de, hak kazanılan kıdem tazminatından devralan işverenin herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır(4).

Zira, kıdem tazminatından yeni işverenin sorumluluğu, iş sözleşmesinin geçişten önce kurulmuş olmakla birlikte geçişten sonra da aynen süregelmekte bulunmasından ve kıdem tazminatı borcunu doğuran iş sözleşmesinin sona erme olgusunun onun işverenlik dönemine rastlamasından ötürüdür(5).

Ancak kıdem tazminatını düzenleyen 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14/f-II. madde hükmü, işyeri devrinde kıdem tazminatında sorumluluk konusunda özel hüküm niteliğindedir ve bu hükmün uygulanması gerekir. Söz konusu hükme göre, “işyerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri süreleri toplamı üzerinden hesaplanır. 12.07.1975 tarihinden itibaren işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesi ile sınırlıdır. 12.07.1975 tarihinden önce işyeri devrolunmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni işveren sorumludur.”

Bu durumda devri halinde kıdem tazminatından sorumluluk devir olayının 12.07.1975 tarihinden önce mi sonra mı olduğuna göre değişmektedir. İşyerinin devri 12.07.1975 tarihinden sonra gerçekleşmiş ise devralan işverenle devam eden iş sözleşmesi, kıdem tazminatına hak kazandıracak şekilde sona eren işçi veya işçinin ölümü halinde mirasçıları, eski işverene ancak belirtilen sınırlar (işçiyi çalıştırdığı süre ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesi) içinde başvurabilecektir. Nitekim Yargıtay konuyla ilgili bir Kararı’nda, “… İşyerinin 01.01.2003 tarihinde (A) Turizm A.Ş. tarafından (S) Ltd.Şti’ye devredildiği ve iş sözleşmesinin son işveren (S) Ltd.Şti. tarafından sona erdirildiği anlaşıldığından… Devreden işveren (A) A.Ş. kıdem tazminatından kendisinde geçen çalışma süresi devir tarihindeki ücrete göre belirlenecek kıdem tazminatı ile sınırlı olarak sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde tüm çalışma süresine göre hesaplanan kıdem tazminatından sorumlu tutulması bozma nedenidir…”(6) biçiminde hüküm kurarak bu hususu vurgulamıştır.

Buna karşılık, devralan işverenin işçiye kıdem tazminatından sorumluluğu konusunda herhangi bir sınırlama söz konusu değildir. Devralan işveren, işçinin devreden işveren ile kendi dönemindeki hizmet sürelerinin toplamı üzerinden ve son ücretine göre hesaplanacak kıdem tazminatının tamamından sorumlu olup, devirden önceki kıdem süresine ilişkin kıdem tazminatı miktarı için işçinin devreden işverene başvurması gerektiğini ileri süremez(7).

Bu esaslara göre hesaplanacak kıdem tazminatının tamamını ödeyen devralan işveren, ödediği tazminatın işçiyi çalıştırdığı sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlı olan kısmını devreden işverene rücu edebilir(8).

Hemen belirtmek gerekir ki işçi, kıdem tazminatının tamamını devralan işverenden talep etmek zorunda da değildir. İşçi isterse sorumlu olduğu kısım için devreden işverene de başvurabilir(9).

İşçinin devreden işverene yönelteceği bu talep, on yıllık zamanaşımı süresine tabidir ve bu süre işçinin iş sözleşmesinin, devralan işveren yanında çalışırken sona ermesi üzerine kıdem tazminatına hak kazandığı tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da 4857 sayılı İş Kanunu’nun 6. maddesinin 3. fıkrasında geçen devreden işverenin sorumluluğunun devir tarihinden itibaren iki yıllık süre ile sınırlı tutulması hükmüdür. Bahse konu sınırlama kıdem tazminatı için geçerli değildir. Zira işyerini devreden ve devralan işverenlerin kıdem tazminatından sorumlulukları hususunda 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14/f-II. madde hükmü uygulanacaktır. Çünkü 4857 sayılı Yasa’nın 6. maddesinin 3. fıkrasında geçen devreden işverenin sorumluluğu devirden önce doğmuş bulunan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlarla sınırlıdır. Kıdem tazminatı alacağı ise yukarıda belirtildiği üzere devir anında muaccel hale gelmez. Dolayısıyla da iki yıllık süre sınırlaması kıdem tazminatı için söz konusu değildir. Örneğin, işyerinin devrinden itibaren iki yıldan uzun bir zaman, söz gelimi yedi yıl geçtikten sonra, iş sözleşmesi işyerini devralan işveren tarafından kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek biçimde sona erdirilen bir işçi, sorumlu olduğu kısım açsından, zamanaşımı süresi içinde devreden işverene başvurabilecek, devreden işveren böyle bir başvuruya karşı, sorumluluğunun İş Kanunu’nun 6/3. maddesi gereği iki yıl ile sınırlı olduğunu ileri süremeyecektir.

İşyerini devralan işverenin kıdem tazminatından sorumluluğunun, devreden işveren yanında geçen süreler de dikkate alınarak belirleneceğine ilişkin hüküm emredici nitelikte olup devreden ve devralan işverenler arasında yapılan bir sözleşme ile bunun aksi kararlaştırılamaz(10).

Son olarak devreden işverenin tüzel kişiliğini sona ermesi halinde, ortada birlikte sorumlu tutulacak birden fazla işveren bulunmadığından, kıdem tazminatı açısından da birlikte sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Böyle bir durumda işyerini devrala işveren, içinin önceki işveren yanında geçen hizmet süresi de dikkate alınarak hesaplanacak kıdem tazminatından tek başına sorumlu olacaktır(11).

IV- SONUÇ

İşyerinin devri halinde devreden ve devralan işverenlerin kıdem ve ihbar tazminatından sorumlu oldukları miktarlar uygulamada kafa karışıklığı yaratmaktadır.
Kıdem tazminatı konusunda bu tazminatı özel olarak düzenleyen ve halen yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasa’nın 14. maddesinin uygulanması gerekir. Buna göre, devreden işverenin sorumluluğu işçiyi çalıştırdığı sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesi ile sınırlıdır. Ancak işçi, devreden ve devralan işverenler yanında geçirdiği sürelerin toplamı üzerinden kıdem tazminatını devralan işverenden talep edecektir. Buna karşılık işçi isterse, isterse sorumlu olduğu kısım için devreden işverene de başvurabilir. Ayrıca devreden işverenin sorumluluğunun devir tarihinden itibaren iki yıllık süre ile sınırlı tutulması hükmü, kıdem tazminatı için geçerli değildir.

Address

Ordu Caddesi Kalaycı şevki Sk. İstanbul çarşısı No:26/102-112 Beyazıt Istanbul
Istanbul

Telephone

5422282838

Website

Alerts

Be the first to know and let us send you an email when Eymen Mali Müşavirlik posts news and promotions. Your email address will not be used for any other purpose, and you can unsubscribe at any time.

Share