İZOLLU(KALE)’NİN KISA TARİHÇESİ
Halk arasında ve Osmanlı devleti kayıtlarında İzollu olarak geçen Kale ilçesi, Fırat havzasında olması sebebiyle çok eski bir yerleşime sahip olmuş ve Malatya’nın tarihi içerisinde önemli bir mevki olmuştur. Bilinen en eski yerleşiminin M.Ö.7000 yılına kadar gittiği, yörede bulunan ve bugün Karakaya Baraj Gölü suları içerisinde kalan Caferhöyük kurtarma kazıl
arı sırasında okunan taş kitabeden anlaşılmıştır. Karakaya barajının 1979 yılında yapılmaya başlanmasından sonra, Fransız arkeologlar Jagues Cauvin ve Oliver Aurenche başkanlığında Caferhöyük’te başlatılan kurtarma kazılarında üst katmanlarda Tunç çağı ve alt katmanlarda ise kemiksiz Neolitik dönemlere ait kalıntılar saptanmıştır.
İzollu olarak bilinen mevkinin Kömürhan kısmında bulunan bu eski yerleşim yerinde, o yöre insanının Paleotik mağaralardan çıkıp, ilk defa tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları ve yerleşik köy hayatına başladıkları anlaşılmıştır. Caferhöyükte çıkarılan buluntular, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden birisi olan Diyarbakır’daki Çayönü buluntuları ile benzerlik göstermesi bakımından önemlidir. Caferhöyük’de bulunan yerleşim yerinin M.Ö.7000 yılına kadar gittiği ve buradaki insanların tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları anlaşılmıştır. Caferhöyük yerleşimi veya köyü, M.Ö.7000 başında yoğun yapılı ve birbirine yakın evli bir mimariyi ortaya koymaktadır. Bu höyükte bulunan hayvan kemikleri üzerinde yapılan incelemelerde, hayvanların genellikle keçi, yaban domuzu, az sayıda koyun ve geyik ve morfolojik olarak vahşi oldukları saptanmıştır. Bu dönemde hayvanların henüz burada evcilleştirilmediği anlaşılmaktadır. Bunlarla beraber oraklar, öğütme taşları ve çok sayıda bulunan basit tarım aletleri, bölgede tarımın yapıldığını göstermektedir. Bu höyükte yapılan kazılarda ok uçları, oraklar, kazıyıcılar, biz denilen iğne uçları ve çok sayıda çakmaktaşı bulunmuştur. Diğer taraftan birkaç tane de bazalt ve yeşil taştan cilalı el baltası ve sert öğütme taşları da çıkmıştır. Buluntular arasında en değerli olanları mermer ve bazalt cilalı bileziklerdir. Bu buluntulardan anlaşıldığı kadarıyla bölge, aynı zamanda bir medeniyetin geçiş evrelerini oluşturan özellik de taşır. Tarih kronolojisinin dikkatle takip edilmesinden anlaşılacak en önemli husus yörenin ana seramiğinin tek renk olduğu ve ateşte az pişirildiğidir.İzollu yöresinde ilk yerleşimleri ve yerleşik hayata geçilerek tarımsal faaliyetlerin yapıldığı bir höyük olan Caferhöyüğü, Malatya’nın yöresinin ilk tarım köyü olarak bilinmektedir. Burada bulunan dikdörtgen şeklindeki evler, 5x3 ebatındaki odalardan oluşmaktadır. Evlerin duvarlarının yapımında samanla karıştırılıp kurutulan çamurdan yapılmış olduğu görülmektedir. Kömürhan köprüsü yakınında yaklaşık 34m suyun altında kalan İzollu Yazıtı, dik bir kaya üzerine 15-20 cm derinliğinde kaya oyulmak suretiyle ana kaya üzerine kazılarak yazılmıştır. Bu yazıt Urartu kralı III.Sarduri(M.Ö.750-733)’ye ait olup, Urartu tarihine önemli bir ışık tutmaktadır. Bu yazıtta Urartu kralının şu ifadeleri kullandığı görülmektedir. “Tanrı Haldi ilerledi, onun silahları öldürücüdür. Sahu’nun oğlu Hilarua da Meliti Alhililerin ülkesinin kralı, Argisti’nin oğlu, Sarduri’nin önünde baş eğdi. Haldi’nin silahları güçlüdür. Argüsti’nin oğlu Sardure ilerledi. Sardure şöyle der; Fırat pürüzsüzdü, oradan karşıya geçen hiç bir kral yoktur. Ben Tanrı Haldi’ye dua ettim. Urartu tanrıları Teişeba’ya, Şivini’ye dua ettim. İstekte bulundum. Tanrılar beni dinlediler. Tümeiski önünde askerlerimin arasında karşıya geçtim. Aynı günde ülkeye doğru ilerledim...”
M.Ö.2000 yıllarında Hititlerin Anadolu’da egemen olmasıyla bu yöre de Hitit egemenliğine girmiş, I.Hattuşil döneminde kuzey Suriye yolunun emniyet altına alınması sırasında, Fırat nehrini müteakip yerleşmeler Halep ve Babil seferlerinde önemli rol oynamışlardır. I.Murşil zamanında Hitit birliği içinde yer almıştır. M.Ö.XV. asırda Hitit birliğini bozan Mitanniler bölgeye hakim olmuş ve Hitit kralı Şuppiluliuma, M.Ö.1450 yıllarında tekrar Hitit hakimiyetini tesis etmiştir. M.Ö.1116-1096 yıllarında Asur kralı I.Tiglatplaser tarafından vergiye bağlanmış ve M.Ö.1200-1000 yılları arasında karanlık bir döneme girmiştir. M.Ö.1000 yıllarından sonra Anadolu’da görülen feodal Hitit krallıklarının bir parçası olmuş ve aynı dönemdeki Kargamış egemenliği M.Ö.911-891 tarihlerindeki Asur saldırısıyla sona ermiştir. Urartular, M.Ö.VIII. asır ortalarında ve II.Sarduri zamanında(m.ö.764-735) Fırat nehrini İzollu(Kömürhan) mevkiinde geçerek, o sırada bölgeyi elinde bulunduran Hilaruda’yı yendiler ve haraca bağladılar. Bununla ilgili metinler, İzollu kaya kitabesinde bulunmaktadır. Bölgedeki Urartu egemenliği III.Tiglatplaser’in döneminde yani M.Ö.733 tarihinde sona ermiş ve tekrar Asur egemenliği başlamıştır. Asur egemenliği M.Ö.669 yılından itibaren zayıflamaya başlamış ve Asurbanipal’ın(m.ö.669-631) ölümünden sonra Medler etkili olmaya başlamıştır. M.Ö.612 yılında düzenlenen bir saldırı ile Asur toprakları Medler ile Babilliler arasında paylaştırılınca, Fırat havzası Medlerin eline geçti. M.Ö.550 tarihinde Medleri yenen Pers kralı II.Kiros, bölgeyi kendi hakimiyetine aldı ve bölgedeki Pers egemenliği başladı. M.Ö.IV. doğuya doğru harekete geçen Makedonya kralı İskender, buraları da ele geçirdi ve bu tarihten sonra sırasıyla Kapadokya(m.ö.315), Selevkos(m.ö.281) ve tekrar kapadokya krallığının eline geçmiştir. M.Ö.170 yıllarında ise Pontusların hakimiyeti sürmüştür. Roma döneminde otuz lejyondan ikisinin Fırat havzasına yerleştirilmesiyle, bölgedeki Roma hakimiyeti devam etmiş ve bu devletin yiyecek deposu olarak görev yapmıştır. Roma imparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra da doğu Roma sınırları içerisinde yer almıştır. Müslümün Arapların 656 tarihlerinde bölgeye gelmesiyle siyasî ve dinî görünümü değişmeye, İslâmlaşma hareketleri hızlanmaya başladı. 1071 Malazgirt savaşı sonrası Türk beylerinin Anadolu’yu Türkleştirme ve İslâmlaştırma faaliyetleri sonucu, Fırat boyunca düzenlenen akınlar bu bölgeyi de içine almış ve Danişmendlilerden Gazi Ahmed’in hakimiyetine girmiştir. Anadolu Selçuklularının 1105 tarihinde Danişmend hakimiyetini sona erdirmesiyle Selçuklu hakimiyeti başlamış oldu. Osmanlı dönemi kayıtlarında Cubas Nahiyesi olarak geçen bu yerleşim yerinin kuzeyinde Kömri nahiyesi ile arasında Fırat nehri sınır teşkil etmiştir. Batısında Şehir ve Kasaba nahiyeleri, güneyinde Kahta kazasına bağlı Şure-ili nahiyesi ve doğusunda Harput sancağı yer almakta idi. Cubas Nahiyesine Bağlı Köyler: Kara Mihmadlu(Kara Mehmad) : 1560 yılındaki kayıtlarda Kara Mehmed olarak yazılmış, köyde buğday, arpa, darı, pamuk ziraati yapılmış ve besicilikle uğraşılmıştır. Bekirge(Pökürge) : Köyün malikane geliri 1520’dan itibaren Cami-i Kebir ve Şeyh Taceddin Kasım vakıflarına bağlanmıştır. 1560 yılında Yusuf bin Abdullah tasarrufunda bir çiftlik bulunduğu kayıtlıdır. Furucı : 1560’ta Kuyucuk mezrası ile birlikte yazılmış ve yola yakın olduğu kaydedilmiştir. Tilayit : Köyün geliri 1520’de tımara ve 1530’dan sonra ise malikane-divanî hisseye ayrılmıştır. Sevserek : 1530’da köyün mülk hissesi Yusuf’un kızı Şah Maverd ile Bekir Bey arasında bölüşülmüştür. Kara Depe : Köy geliri 1530’dan sonra padişah hassına verilmiştir. Sahrınç : Köyün tamamı malikane geliri ve Pervane mescidi vakfına verilmiştir. Aburi : 1560’dan sonra Malatya zaimlerinden Mirza’nın zeameti haline gelmiştir. İrsini : Cubas nahiyesinin en büyük köyü olarak geçmektedir. Henadi : Köyün 1530 ve 1560’da mülk hissesi Kadı Şafi evladına, divanî hisse ise padişah hassına kayd edilmiştir. Mermerik : Bu köyde “Yörügan-ı Harbendelü” yani yörüklerin bulunduğu kayd edilmiştir. Herekö : 1560 tarihinde İbrahim adlı şahsın zeameti olmuştur. Tengü : Malikanesinin 1560 tahririnde Hacı Ali vakfına ait olduğu ve köyde yarım gün çalışan değirmen bulunduğu kayıtlıdır. Dumuti : Gayr-ı müslimlerin de bulunduğu bir köy olarak geçmektedir. İspendere : Köyün arazisi vakıf malı idi. Nehrin : Bu köyde duası kabul olunan zatların bulunduğu yazılmıştır. Ayrıca, Germüri, Kasrik, Şugurni, Yenice, Merepusı, Kozluk, Serkir, Uzunoğlan, Meydancık, Teküder-i Sufla, Hormengi, Telli, Almalû, Solaklû, Gevanis, Haznedüz, Mağrunî, Zerato, Bahri, Kamışlû, Samiti, Selvi, Aksekü, Dayı Köyü, Çörtek, Kamili, Veski ve Karapusı köyleri de Cubas nahiyesinin diğer yerleşim birimlerini oluşturmaktaydı. Cemaat-ı İzoli: 1530 tarihli Tahrir Defterlerinde Cubas nahiyesindeki Dayı köyünde oturdukları ve ziraat ile meşgul oldukları kayıklıdır. Ödemekle yükümlü bulundukları vergilerden, İzoli cemaatinin bu köyde yerleşik duruma geçtiği anlaşılmaktadır. Sultan Alaaddin Keykubat’ın da tasdik etmiş olduğu 1186 tarihli bir soy kütüğünde on iki Türk oymağından birisi olarak adı geçen İzolu, Horasan’dan Anadolu’ya gelen bir Türk aşireti olarak gösterilir. Secerenin yazıldığı tarihten önce Urfa civarında bulundukları sırada, bunlardan bir kol Malatya-Elazığ arası bölgeye göç etmiştir. 1530”da Cubas nahiyesinde Dayı köyüne yerleşmelerini müteakip, Fırat’ın karşı yakasında günümüzde Elazığ tarafında bulunan İzolu köyüne ve köyün dışında bu yöreye de bu adı vermişler, Malatya-Elazığ arasına. Behisni merkezine ve Keysun nahiyesine yerleşmişlerdir,
Malatya 20 Nisan 1984 anayasası 89. maddesi ile il olmuş ve İzolluda merkeze bağlı hahiye olmuştur.İzollu nüfustaki ciddi artış,eğitim,ekonomi,turizm ve sosyal hayattaki gelişmeler ilçe seviyesine ulaşmış; 1990 da 3644 sayılı kanunla ilçe olarak Kale adını almıştır.