28/09/2023
Mesele Söylenen Değil, Kimin Söylediği
CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, telefonla katıldığı bir televizyon programında şunları söylüyor:
“TSK'nın yaptığı her şey, eleştiriden azade değil. Biz milletvekiliyiz bunları sorgularız. TSK değil mi 12 Eylül'de darbe yapan? Bu ordu değil mi 15 Temmuz'da darbe girişimi yapan, köyleri yakan; 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi? Biz eleştirel yaklaşırız. Soru sorarız, doğru olup olmadığını sorarız, TSK üzerinden bu tür şaibelerin kalkması amacıyla bunu sorarız. 40 yılda her şeyi doğru yapsaydı Türkiye bu durumda olmazdı. Sizler de eleştirel yaklaşamadığınız için Türkiye bu noktaya geldi."
Sonrası malum, devlet, millet ele linç kampanyası başlatıldı; ilk taşı atan da CHP oldu; zira kendisi TSK’nın ve devletin kurucu partisidir, ilk taşı atmak da onun hakkıdır.
Peki, sorun ne? Tanrıkulu’nun söyledikleri ilk kez mi dile getiriliyor? Tabii ki hayır, onun söyledikleri meclis soruşturma raporlarında da var. Bu soruşturmalar bizzat AKP’li milletvekillerinin de yer aldıkları komisyonlar tarafından yürütüldü ve onaylandı.
Hatta daha da ileri gidildi ve dönemin Başbakanı Erdoğan, “Devlet Dersim’de soykırım yapmıştır” diyecek kadar çıtayı yükseltti. AKP’li Arınç, “Kürtlere yapılanlar bana yapılsaydı ben de dağa çıkarım” dedi. Devlet adına suç işleyen birçok tetikçi meclis komisyonlarında ifade verdi. 90’lı yılların bir numaralı katillerinden Mehmet Ağar, “Ben cinayetleri devlet adına işledim” demekten çekinmedi.
CHP ve MHP hariç neredeyse bütün partiler devletin Kürlere karşı işlediği suçlarda mutabıktı.
CHP ve MHP ise AKP’nin liderliğindeki “demokratikleşme” sürecinde de rüzgâra karşı durmaya devam ettiler. Hatta mecliste “Kürdistan” dedi diye Erdoğan’ın karşında topuklarını tavana vuran da onlar oldu. Yani bugün Sezgin Tanrıkulu’nu linç ettiren Erdoğan, 2010’da CHP ve MHP tarafından linç edilmek istenmişti.
Peki, nasıl oluyor da 10 sene önce söylenince suç olmayan, hatta alkışlanan şeyler bugün suç oluyor?
Nasıl oluyor da 10 sene önce aynı şeyleri söyleyen AKP’liler, bugün Tanrıkulu’nu linç ediyorlar?
Bütün bu soruların cevabı 1930’lu yıllarda Ankara Valisi olan Kemalist Nevzat Tandoğan’ın şu sözlerinde mevcuttur:
“Bu memlekete komünizm gerekiyorsa ve komünizm yararlı bir şeyse onu da biz getiririz, size ne oluyor.”
Özeti şudur: Eğer devletin, TSK’nın suç işlediği ilan edilecekse, bunu da ancak devlet yapar. Devletin ihtiyacı bu olsaydı, Tanrıkulu da bugün linç edilmek yerine, alkışlanıyor olacaktı. Devletin bugün ihtiyacı, en önemli dayanağı olan TSK’yı yüceltmektir, dolayısıyla da ona karşı kurulacak her cümle linç ve dava konusu olacaktır.
Yarın devletin ihtiyacı değişirse, o zaman TSK’ya ilk taşı atanlar, bugün Tanrıkulu’na taş atanlar olacak, bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Kürtlerin, sosyalistlerin, anarşistlerin tartışmaları gereken ne Tanrıkulu ne de CHP’nin tutumudur. Tanrıkulu, devlet ile Kürtler arasındaki köprülerden biriydi, CHP’de kalmakta ısrar etmesi, devletin Kürdistan’da meşru bir zemin bulmasına hizmet etmektedir; kendisi oradan kopmadıkça onu sahiplenmek de onunla aynı yerde duranların işidir. Mesela TKP, TİP, YSP, HDP benzeri partiler bunu yapabilirler.
Bağımsızlıkçı Kürtler, sosyalistler, anarşistler ise Tanrıkulu hadisesi üzerinden olsa olsa devletin ikili yüzü teşhir edebilirler.
Bu güçler tarafından asıl tartışılması gereken: “Bir oy Kılıçdaroğlu’na bir oy YSP’ye” diyen, devletin siyasi Korucu başı Kılıçdaroğlu’nu “Piro” ilan ederek onu devletin kurbanlarına kurtarıcı olarak pazarlayan akıl ile aralarına koyacakları mesafe olmalıdır.